8 Mart 24, Cuma.
Kimimizin hayatları hep aynı yerdedir. Yani öyle çok
uzaklaşmamışlardır evlerinden. Doğduğu evden artık yetişkin bir birey olarak
ayrılırlar. Çocuklukları hep aynı sokaklarda geçmiştir, sahiplenmek nedir iyi
bilirler. Kimimiz de hep göçebedir bu diyarlarda. Ha bire bir yerlere
yerleşmeye, oranın sakini olmaya çalışırlar. Bilmiyorum; bu çabalarının zaruri
bir nedeni ola da bilir, olmaya da. Deveyi gütmeyi pek bilmezler, öğrenmemiş
olabilirler; mazur görmek gerekir. Bazıları kabına sığmaz, hep bir şeyler arar.
Bu kişilerin bir şeyler aradığını, kendini aradığını biliyorum. Nereden diye
sormayın, rica ederim. Kaybettikleri her neyse belki de farkında olmadan, yorgunca,
tükenmemecesine ararlar.
Memur bir babanın kızıyım ben. Hayatımın her bir köşesi
farklı yerlerde geçti. Ülkenin dört köşesine şöyle bir uğramışım. Farklı kültürler,
renkler tanıdım hep; orta olmak, kitabın ortasından okumak nedir iyi bilirim. Babam
da çok küçük yaşta çıkmış diyarından. Hayat onu hep oradan oraya savurmuş. Öyle
bir güzel öğrenmiş ki bir yerlere kök salmadan yaşamayı, artık onun için
durağanlaşmanın ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Ben böyle gördüm
babamdan. Köklerini savura savura nasıl dağılmadan, kendini kaybetmeden yaşanabileceğini
gördüm. Kendimden nasıl kaçarım; kendimi nasıl ararım yöntem bu sanmışım.
Sonra ortaokulda en yakın arkadaşımla tanıştım. Doğduğu
günden beri aynı mahalledeydiler. Yerleşik bir hayata çok alışkındı. Valiz toparlamayı
bile pek bilmezdi. Bense bir valize en özel yöntemlerle en fazla eşya
sıkıştırmayı falan biliyordum. Liseye geçtiğimizde yurtta kalmaya başladık. Az çok
tahmin edersiniz; benim için her şey biraz daha kolaydı. Gurbet falan benim için
tanıdıktı yani. Demem o ki, bir evinin olmasının ve de olmamasının ne demek olduğunu o yaşlardan
beridir az çok bir yerlere oturtmuştum kafamda. ‘’Bir evim var mıydı, yani ben
nereye aittim, mesela bugün ölsem nereye gömülmek isterdim?’’ Size bir sır
vereyim: bu soruların bende bir cevabı hala yok. Biraz acınası olduğunu
biliyorum ama ben evimi daha bulamamışım da bunu yeni yeni fark ediyorum.
Necib mahfuz demiş ya “ev doğduğun yer değildir. Ev bütün
kaçma çabalarının bittiği yerdir.” diye. Tam olarak neyden kaçıyorum, buraya yazsam
hakikaten roman olur ama bir şeylerden kaçtığım belli. Kalbim kırılıyor bazen,
canım yanıyor, dünyanın kaç bucak olduğunu arıyorum. Kimseyi de suçlamıyorum ha!
Sanki herkes benim bu kayıp halimi biliyormuş da beni harcıyormuş gibi geliyor da
daha çok kırılıyorum kendime. Bazen vücudumu kesif bir yorgunluk hissi
sardığında kabuğuma çekilmek ya da sırt çantamı alıp eve dönmek istiyorum. Eve.
O yüzdendir ki; ben yılların yorgunluğunu taşıyorum sırtımda. Kamburluğum bundandır,
bundandır belki de sonu gelmez çırpınışlarım yahut kıvranışlarım. Ev nerededir
kimdedir bilmiyorum Ya evi bulmak gerek ya da evin seni bulması.
-Ş.