11 Ekim 2024 Cuma

KIRMIZI HALI TEORİSİ.

12.10.24, cumartesi.


   Hangimizin önüne girdiği her ortamda kırmızı halılar serildi ki? Hangimizin her şey istediği gibi oldu bu hayatta? Hangimiz girdiği her ortamda bakışları üzerinde topladı? Eğer babanız büyükelçi minvalinde bir yerlerde değilse ya da minnacık ailenizin prensesi değilseniz siz de diğer herkes gibi normal hayat yaşıyorsunuzdur. Öyle her akşam yemeği menüsü istediğiniz gibi olmaz. İstediğiniz her koşulda istediğiniz gibi yaşayamazsınız. Ayakkabı almak için bile ailenizin kendi içinde bir ihtiyaç sıralaması vardır ve ona uyarsınız. Kısacası ve aslında en önemlisi, her istediğiniz şeyi istediğiniz zaman elde edemezsiniz. Eğer uygun bir istekse vakti zamanı vardır, eğer uygun değilse sıralamaya bile alınmaz. Bir yerden sonra siz kendi yolunuzu çizmek ve hayalinizdeki o konforlu ortam için, hayatın tam içine bizzat kendi isteğinizle bodoslama dalarsınız. Kimi zaman ucundan kıyısından sakin bir giriş de olabilir bu. Sonuç olarak, kendi alnınızın terini akıtmayı yine o teri kendiniz silmeyi öğrenirsiniz. Hep çırpınırsınız daha ilerisi için, ama yine aynı yerdesinizdir. Allah garip kuşun yuvasını yapar dersiniz, ki zaten başka çareniz de yoktur, tekrar çabalarsınız tutunabilmek için.

 

Burada garibanlık felsefesi yapmayı çok isterdim; ama bu yazdıklarım felsefe yapmaktan çok daha gerçek. Anadolu coğrafyasını destansı bir toprak parçası haline getiren şeylerden biridir bu; kendi yağında kavrulmayı öğrenmek. İlmek ilmek hayatınızı döşersiniz toprağa döktüğünüz her bir ter damlasıyla. Ama işte bir an başınızı kaldırıp bakarsınız şöyle etrafınıza: bazılarının önünde kırmızı halılar serilidir. Bazılarının dolap dolusu ayakkabısı vardır da siz bir tanesine muhtaçsınızdır hala. Bir ter damlası akıtmadan çağlar ötesinde yaşayan insanlar vardır başınızı kaldırdığınız yerde. Biliyorum; başınız ümitsizce önünüze düşer öyle zamanlarda. Olmuyordur işte! Nereden tutarsanız tutun olmuyordur. Sizin babanız ne büyükelçidir ne de yolunuza kırmızı halılar döşemiştir. Bırakın; o da kendini bildi bileli kendi yağında kavrulmaktan öteye geçememiştir zaten. Başını kaldırıp sizi mi görecek! Kötü olmaktan, baba olamamaktan değil; o da ancak böylesini biliyordur çünkü. Allah onlardan razı olsun.

 

Pek tabii, çağımız farklı bir evreye geçiyor. Anadolu irfanında toprağı ekip biçen atalar vardı, yeni çağda farklı yaşam biçimler. Masa başı çalışarak toprak yüzü görmeden günlerimizi geçirmeye başladık. Evet, yaşam biçimimiz, yöntemlerimiz epey değişti; ama bu topraklarda bir şeyler öylece kaldı: kırmızı halısı önüne serili olanlar ve başını kaldırıp etrafa şöyle bir baktığında kırmızı halısı önüne serili olanları görenler. Ekmeği kolayca kazanmayı hep bildiler bazıları. Zekâ gücü mü, bilemem. Onlardan biri olmadığım kesin. Ben ki; daha yağımı kavurmayı becerememişim. Sadece gördüklerimden ibaretim.

Her ne kadar kırmızı halıların önüme serilmediğinden emin olsam da hep en yakınımda bir yerlerde onlardan görürüm. Hayretle hayatımı onlarla karşılaştırmadan da edemem. İşin daha da fenası, en yakınıma kadar onları dahil ettiğimde, bilmiyorum belki de onlar beni en yakınlarına dahil ediyordur sonuçta güç onların elinde olur genelde, fütursuzca onlar gibi yaşamaya çalışırım. Olmayan ayakkabı dolabına neden varmış gibi davranırsınız ki? Halbuki ayakkabı almam gerektiğinde önce ihtiyaç sırasına alınırım.

Bu duruma ne gibi bir açıklama getirilebilir, bilmiyorum. Bildiğim; onların yanında kendimi alçak bir yerde gördüğüm ve bu konumdan çıkmak için onlarmış gibi davranma eğilimimin olduğu. Görüyorsunuz; beyhude bir çaba. Keşke bunu sadece dış görünüş ve yaşam tarzı gibi somut durumlarla açıklayabilsem. Ama bilinmesi gereken en değerli şeylerden biri de şudur ki; yaşadığınız hayat sizin kişiliğinizi belirler. Etkilemekle kalmaz; belirler. Küçük şeylerden mutlu olmayı öğrenmek kolay değildir. Yetinmeyi bilmek de öyle. Yorulmak nedir bilmeden çabalayan insanlar ile yorulmak nedir bilmeyen insanlar elbette ki aynı kefeye koyulamaz. Girdiğim bu beyhude çabalarda bildiğim duyguları bilmezden gelir, bilmediğim yabancı duygulara da alışıkmışım gibi davranırım. Ama işte rolüm bir yerlerde sığ kalmış olacak ki; yerim hemen kendiliğinden belirir. Orada onlar için bir piyon, hatta üzücü ama uşak konumuna girerim. Aslında bu bahsettiğim şeylerin hiçbiri alenen söylenen ve yapılan şeyler değildir de olaya kuş uçuşu bir bakış atıldığında her şey apaçıktır, nettir.

Okuyucum; ben de oralara özenmiş biri olarak oraları beğenirim ki; bırakmak istemem. Piyon mu olmam gerekiyor? Olurum. Uşak da olurum. Oralar güzeldir çünkü. Size acı bir şey belirtmek isterim; bu hayatta değersiz hissetmek kadar yıkıcı çok az şey vardır. Ama aslında kendi değerimi de kendim vermişimdir ya! Bu yüzden kaybolmayacağınızdan eminlerdir. Siz hep onların arkasından gidecekmişsiniz gibi. Cepte olmayı kastediyorum, evet. Ben onlar için cepte olurum. Harcanır harcanır dururum. Bendeki kalp ya ey ahali!

 

Sonra bir vakit geçer, gözüm açılır, avucumda kırıklarımla öylece bakakalmışım: sağım boş, solum boş. Başımı kaldırsam yine o kırmızı halılıları göreceğim. Davul bile dengi dengine ey can! Ne için çabaladın? 


-Ş.




6 Ekim 2024 Pazar

UYKUSUZ GÜNCESİ.

 23.09.24, pazartesi.


Nereden başlayacağını bilemeyen bir kızın güncesi bu. Odasında oturmuş, gecenin kör bir saatinde sıkışık düşünceler yüzünden uyuyamıyor. Yani bir şeyler olmalı. Olmalı; ama ne? Kendini bir köşeye sıkışmış hissediyor. Ailesinin beklentilerine yetişemiyor, kendi yolunu çizemiyor, tek başına bir kahve bile içemiyor, üstelik; sanki biraz da sevilmiyor… ne yapsa olmuyor, yetmiyor; yoruluyor ama kimseye de ses etmiyor.

 

Onun herkesi gördüğü gibi o da görülmek istiyor olabilir mi? Olabilir. Kimsenin onu görmediği gibi o da kimseyi görmek istemiyor da olabilir. Sevilmek istiyordur belki çıkarsızca. Dostları kazık atmasın istiyordur belki. Şu ruhunu sarmaşık gibi saran yalnızlıktan kurtulmak istiyordur artık.

 

Bu dünya bizi yoracak, belli. İstediğimiz yolları çıkmaz sokaklara bağlayacak, yokuş yukarı koşturtacak. Biz de ha bire yeni yollar arayacağız. O yokuşları söylene söylene çıkacağız. Olacak olan bu. Bunu biliyoruz da işte klavye delikanlılığı yapmak her zaman en basiti oldu ya! Biz bu yorgunluklardan nasıl sıyrılacağız? Hadi o çıkmaz sokaklardan geri döndük diyelim doğru yolu nasıl bulacağız? Yok mu yahu şu memlekette çıkacağı bütün yokuşları çıkmış, şu dünyanın kaç tane çıkmaz sokağı varsa hepsini tanımış koca yürekli bir yol göstereni?

 

Herkesin yolu farklı be uykusuz kız; herkesin yolu kendine. Çıkmazsa döneceksin, yokuşsa çıkacaksın. Kıyak mıyak yok bu raconda. Kendi yolunu çizeceksin. Yalnızsan en kral yalnız olacaksın. Sana bakıp da, yalnızlık güzellemesi yapacaklar. Kendini en çok sen seveceksin. Ha; en çok da kendini seveceksin orası ayrı.  Zaten öyledir; ne zaman bir şeye ihtiyaç duymaz olsan o gelip seni bulacak. Sen, o aradıkların seni bulsun diye aramayı bırakmayacaksın ama. Sen, aramayı bırakmak için arayacaksın. Koşmayı bırakıp yürümeye başlamak için. Kendini bulursun sonra belki en nihayetinde. Belki geceleri daha erken uykuya dalarsın bu taktiklerle.


Ha bir de! Yatmadan önce bitki çayı içmeyi dene bir dahakine. Belki böyle büyük yöntemlere kalkışmadan sorunlarının bazılarını halledersin. Dünyanın raconunu öğreneceğinden değil de; en azından uyku problemini çözebil diye!


Ş.







CİĞERİMİN KÖŞELERİ

 22 Nisan, 25. Hiç kardeşiniz var mı? Benim var. Karındaş olanından. Ciğerimin iki köşesini dolduruyorlar. Dolabımdan bir parça kıyafet al...